Trump Neden Kazandı ?..Bir Anı..

12 Kasım 2024

       Sene 1963..Robert Kolej İş İdaresi ve İktisat Bölümü birinci sınıftayım. Ders yılı yeni başlamış. Siyaset Bilimi 101 dersindeyiz. Hocamız, rahmetli Profesör Doktor Suna Kili. Suna Hanım  çok iyi okullarda okumuşluğu ve müthiş bir Atatürkçü oluşu özellikleri ile tanınırdı. Bize, siyasi ideolojileri anlatıyor; özellikle de uç ideolojilerden bahis ediyor. İkinci Dünya Harbi biteli daha yirmi sene bile olmadığı için çoğunlukla örnek olarak faşizmi ele alıyor. Dersin bitiminde de bize bir dış okuma ödevi veriyor. Okul kütüphanesinden veya nereden bulursak bulalım Erich Fromm’un “Escape From Freedom” (Özgürlükten Kaçış) adlı kitabını okumamızı istiyor. Okuyoruz;  birkaç ders sonra Suna Hanım bize kitabın ana fikrini geniş bir şekilde ve tartışmalı olarak anlatıyor. O anlatının özetini de ben aşağıda, bundan 17 sene önce Radikal gazetesinde yayınlanan yazımdan alıntılayayım: 

     “Almanya’da doğup  sonradan Amerikan vatandaşlığına geçen ünlü antropolog, psikoanalist,  sosyal felsefeci ve tarihçi Erich Fromm 1941 yılında yazdığı bu kitapta,  nasyonal sosyalizm’in ve Hitler’in iktidara yükselişini bir sosyo-psiko-ekonomik analiz çerçevesinde izah eder. Fromm, bir psikoanalist ve sosyolog olarak özgürlüğün çok kıymetli ama muhafaza edilmesinin çok zor olduğuna inanmaktadır. Ona göre insanoğlu çok zorlu ve uzun bir süreç sonucunda bireysel düşünceyi, duyguları, moral bilinci ve sorumluluğu geliştirmiş ve bireyselliği yaratmıştır. Asıl hürriyet bireyselliktir. Ama, bireysellik, izalosyon, uzaklaşma ve şaşkınlığı da beraberinde getirmektedir. O nedenle, hürriyet muhafaza edilmesi zor olan bir olgudur ve dolayısı ile insanlarda özgürlükten kaçma eğilimi vardır. Fromm’a göre, insanların özgürlükten  kaçışında üç karakteristik oluşum bulunmaktadır. Birincisi, “Otoritizm”dir. Kendi dolaysız ve bireysel hak ve özgürlüklerini bir otorite’ye teslim ederek o otoritenin bahşedeceği dolaylı bir hürriyete sahip olmaya çalışırlar. Dolayısı ile, pasif ve otoriteye tapar hale gelirler. İkincisi, “tahripkarlık” tır. Bu tür insanlara göre bireysel hürriyetlere sahip olmaya çalışmak insana acı verir. Çünkü, diğerleri hep onların bireysel özgürlüklerine karşıdır ve onları sahiplenmeye çalışmaktadır. O zaman, yapılacak şey onları ortadan kaldırmaktır. O nedenle, şiddete, kaba kuvvete ve terörizme başvururlar. Üçüncüsü ise “Otoriteye Uyum”dur. Otoriteye tapanlar otoriter hiyerarşi içinde yaşarlar ve yığınsal kültürün güvencesi içinde saklanır ve yaşarlar.  Fromm, buraya kadar psiko-sosyo düzeyde giden analizine ekonomik bir boyut katar ve ekonomik açıdan çok uzun dönemli zorluklar nedeni ile yaşanan hayal kırıklığı ve aşağılanma duygularının insanların bireysel özgürlüklerinden kaçışını hızlandırdığını ve otoriteye sığınma arzusunu yoğunlaştırdığını savunur. Bu tür süreçler sonunda yığınsal kültür ve tercihlerin ülke yönetimlerini faşizm, komünizm, otokrasi ve teokrasi gibi uç ideolojilerin kucağına ittiğini belirtir. 1930lı yıllarda Almanya’da faşist milliyetçi sosyalizmin yükseliş sürecini de bu tür bir psiko-sosyo-ekonomik analiz içinde izah eder. Birinci Dünya Savaşı’nda yenik düşerek büyük bir aşağılanma ile başlayan psiko-sosyo sürecin nasıl Almanya’nın içine düştüğü derin ve uzun ekonomik kriz ile yoğunlaştığını; bu nedenle de Alman halkının Hitler’in diktatörlüğünün ve faşizminin kucağına düştüğünü etraflı bir şekilde anlatır.”  Fromm’un Hitler’in iktidara yükselişinin nedenleri konusunda 2.ci Dünya Savaşı sonrasında yaptığı analiz işte bu. 

        Şimdi de herkes tüm olumsuzluklarına rağmen Trump’ın nasıl seçilebildiğini sorguluyor. Herkesin ortak değerlendirmesinin başında ve çok geniş bir kabul görürcesine ana neden olarak “ekonomi” yer alıyor. Dünya alem iyimserlikle Amerikan ekonomisinin çok iyi gittiğini ilan ediyor ise neden Trump Amerikan tarihinde nadir görülebilen bir ezicilikle seçimi kazanıyor ? Sormak gerek. Sorunun cevabı da Fromm’un sosyo-psiko-ekonomik analizinde yatıyor. Açarsak, “ekonomik” nedenle başlamak gerekiyor. Zira, ekonomi yalnızca piyasalar, finans, borsa değil. Üretim, gelir, refah, kalkınma, dolayısı ile anlamlı istihdam gibi unsurlar dışarıda kalır ve yeterli dikkate mazhar olmaz ise nedenleri çözümleme yeterli olmaz, seçmenin tercihlerini uç ideolojilere kaydıracak zemin ortaya çıkar. Bunu, kitabın “Özgürlükten Kaçış” adlı Türkçesinin arka kapağındaki tanıtıcı metin kısa ama öz açıklıyor : “Özgürlüğün ve otoriterlik güçlerinin insancıl yönlerinin çözümlenmesi, genel bir sorunu, yani ruhbilimsel etmenlerin toplumsal süreç içerisinde etkin güçler olarak oynadığı rolü ele almamızı gerektirir; bu da sonunda bizi , toplumsal süreçteki ruhbilimsel, ekonomik ve ideolojik etmenler arasındaki karşılıklı etkileşim sorununa götürür”. Yani, kısaca, sorun da, çözüm de yalnızca ekonomik değildir.         

Trump’ın bu seferki seçilişi ve büyük Atatürk’ün vefatının 86. Yıldönümü aşağı yukarı aynı zaman dilimine rastladı. Her ikisi ile ilgili yazı ve değerlendirmeler olağan zamanlardakinden çok daha yoğundu. Bu yazıyı yazmak ve adına da  “Bir Anı” eki vermek de bu yoğunluktan kaynaklandı. Yazımın başında belirttiğim gibi Suna Kili Hanım çok Atatürkçü bir siyaset bilimcisi idi..Kendisi, Fromm’un değerlendirmesine şöyle bir ek yaptı : “Görüldüğü gibi Fromm’un üzerinde durduğu çok unsurlu bu etkileşim sorununun baskın öğesi ‘otoriterlik’tir. Bu etkileşimden hep bir  otorite sahibi, bir “diktatör” çıkar. Hitler gibi bir diktatör çıkarsa durum vahimdir, sonuç felakettir; Almanya, bu nedenle şanssızdır. Ama, Türkiye çok şanslıdır. Zira, aynen Almanya gibi biz de  1.Dünya Savaşı’ndan sonra çok unsurlu bir etkileşim süreci sonunda fevkalade zor ve kaygan  ulusal ve uluslararası zeminlerde ciddi  bunalımlar  yaşadık, ama, Türkiye büyük Atatürk gibi bir dahi “otoriter” sayesinde bırakın uç ideolojilere kaymayı, Cumhuriyeti kurmayı başardı”. Şimdi Trump’ın seçimi kazanması ile küresel düzeyde “demokrasinin sonu geldi mi?” tartışmaları  sürüp giderken Trump ve ABD halkı Fromm’un analizine ne kadar kıymet biçecek? Giderek, Suna Hanım’ın ek değerlendirmesi ABD’de nasıl bir sonuç verecek ? Göreceğiz.